Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus), pankreastan salgılanan ve kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun yetersizliği sonucunda ortaya çıkan bir metabolizma ve endokrin hastalığıdır. Bu durum, başta karbonhidrat metabolizması olmak üzere protein ve yağ metabolizmalarını da etkiler. Şeker hastalığı, açıkça hiperglisemi (kanda şeker yükselmesi) ve glikozüri (idrarda şeker görülmesi) belirtileri gösterir. Şeker hastalığı, kandaki glikoz (şeker) seviyelerinin kontrol edilemediği bir durumdur. Bu durum, vücutta insülin hormonunun yetersiz üretildiği veya kullanılamadığı durumlarla ilişkilidir. İki ana türü vardır: Tip 1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet;
Tip 1 Diyabet
Genellikle genetik faktörlere ve bağışıklık sistemi problemlerine bağlı olarak ortaya çıkar.
Pankreas, insülin üretme yeteneğini kaybeder ve vücut insülin üretemez.
Tedavisi ömür boyu insülin enjeksiyonlarını içerir.
Tip 2 Diyabet
Genellikle yaşam tarzı, genetik yatkınlık ve obezite ile ilişkilidir.
Vücut, üretilen insülini etkili bir şekilde kullanamaz veya yeterince insülin üretemez.
Tedavi, diyet değişiklikleri, egzersiz, oral ilaçlar ve gerekirse insülin enjeksiyonlarını içerebilir.
Tarihçe
Diyabet, antik çağlardan beri bilinen bir hastalıktır. Çin tıbbı yazıları, polifaji (çok yeme), polidipsi (çok su içme) ve poliüri (çok idrar etme) gibi belirtileri tanımlamıştır. Thomas Willis, diyabetik idrarın tatlılığını "sanki bal veya şekerle karışmış" olarak tarif etmiştir. Morton, 1686'da diyabetin genetik karakterine işaret etmiştir. Dobson, 1766'da idrara tat veren maddenin şeker olduğunu ispat etmiştir. Claude Bernard, 1859'da diyabetik kanda glikoz artışını göstermiş ve hiperglisemiyi hastalığın başlıca belirtisi olarak tanımlamıştır. 1869'da Langerhans, pankreasta "islet hücresi" formasyonunu tanımlamıştır. Kussmaul, 1874'te diyabet komasındaki hastanın solunum problemlerini karakterize etmiştir. 1889'da Von Mering ve Minkowski, köpeklerin pankreaslarının çıkarılmasıyla diyabetin oluşabileceğini göstermiştir. 1939'da Hagedorn, ilk uzun etkili insülini tanıtmıştır. 1953'te Sanger, sığır insülininin kimyasal yapısını göstermiştir. 1960'ta Nicol ve Smith, insan insülininin kimyasal yapısını tarif etmişlerdir. 1967'de Steiner, "proinsülin" molekülünün varlığını ve bunun enzimatik bölünme ile biyolojik olarak aktif daha küçük insüline dönüştüğünü göstermiştir. Bu gelişmeler, diyabetin anlaşılmasına ve tedavisine yönelik önemli adımları temsil etmektedir.
Görülme Sıklığı
Diabetes Mellitus, dünya genelinde yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Genetik yatkınlık nedeniyle doğuştan diyabet genine sahip olma oranı %25 gibi oldukça yaygındır, ancak bu genetik yükün sadece %1-2'si diyabetik belirtilerle kendini gösterir.
Diyabetin görülme sıklığı yaşla birlikte artar; 65-74 yaş arasında en yüksek seviyeye ulaşır ve 45 yaşın üzerindeki bireylerde, bu yaşın altındakilere kıyasla yaklaşık 10 kat daha fazla vaka teşhis edilir. Kadınlarda diyabet görülme sıklığı erkeklerden biraz daha yüksektir ve düşük gelirli gruplarda hastalığın insidensi (görülme sıklığı) daha yüksektir.
Diyabetin ailede olması, diyabete meyilin olmayanlara kıyasla 2,5 kat daha fazladır. Normal kilonun %50 üzerinde kilolu olan bireyler arasında, normal kilodaki bireylere göre insidens 7 kat daha fazladır. Şişman ve aynı zamanda ailede diyabet öyküsü olan bireyler arasında insidens en yüksektir.
Diabetes Mellitus'ta erken teşhisin yaşam süresini uzattığı bilindiğinden, tanı konmamış vakaların tespit edilmesi önemlidir. Tüm nüfusu taramak mümkün olmadığından, hastalığa genetik olarak yatkın bireyleri daha dikkatli incelemek önerilebilir. Bu bireyler arasında:
Bilinen diyabetik hastaların akrabaları: Bu gruptakiler, genel nüfustan 2.5 kat daha sık diyabet riskine sahiptir.
Şişman bireyler: Diyabetik hastaların %85'i hâlâ şişman veya geçmişte şişman olan bireylerdir.
Daha yaşlı bireyler: Diyabetin beş vakasından dördü 45 yaşın üzerindedir.
İri bebek doğuran anneler: Büyük bebek doğumu, anne adayında prediyabetin bir belirtisi olabilir.
Diyabet Hastalığının Teşhis Metotları
Diyabet Hastalığının teşhis edilmesinde kullanılan metotların neredeyse hepsi karbonhidrat metabolizmasındaki bozuklukları gösterme esansına dayanır. Bu maksatla:
1. idrarda şeker ve aseton aranması
2. Açlık kan şekeri (AKŞ)
3. 2 saatlik post-prandiyal kan şekeri
4. Glikoz tolerans testi (GTT)
5. Kortizon-Glikoz tolerans testi.
6. Sodyum Tolbutamid testi
7. Glucagon testi uygulanır
Şeker hastalığının belirtileri şunları içerebilir:
Aşırı susama ve açlık hissi
Sık idrara çıkma
Ağız kuruluğu
Ağırlık kaybı
Yorgunluk
Bulanık görme
Yavaş iyileşen yaralar
İştah değişiklikleri
Diyabet yönetimi için birkaç genel öneri şunlardır:
*Sağlıklı Beslenme:
Düşük glisemik indeksli, dengeli bir diyetle kan şekerini kontrol altında tutabilirsiniz. Lifli gıdalar ve kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
*Egzersiz:
Düzenli egzersiz, insülinin daha etkili kullanılmasına yardımcı olabilir. Günde en az 30 dakika hafif tempolu yürüyüş gibi aktiviteler önerilir.
*Kan Şekerini Takip:
Kan şekerinizi düzenli olarak kontrol etmek, tedavi planınızı uygulamanızı sağlar.
*İlaç ve/veya İnsülin Tedavisi:
Doktorunuzun önerdiği şekilde ilaçları almak veya insülin enjeksiyonları yapmak, kan şekerinizi kontrol etmede önemlidir.
*Düzenli Kontroller:
Doktorunuzla düzenli olarak kontrole gitmek, diyabetinizi izlemek ve tedavi planınızı güncellemek için önemlidir.
Diyabetle ilgili olarak, her bireyin durumu farklıdır ve tedavi planı kişiselleştirilmiş olmalıdır. Bu nedenle, bir sağlık profesyoneliyle düzenli olarak iletişimde olmak önemlidir.
Comments