Bilimin Korkunç Yüzü: Biyoterörizm
- Melik Saraçoğlu
- 15 Mar 2024
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 May 2024
Öncelikle Biyoterörizm, biyolojik ajanların kasıtlı olarak kullanılmasıyla insanlara zarar verme amacını taşıyan bir tür terörizmdir. Biyolojik ajanlar, virüsler, bakteriler, mantarlar veya toksinler gibi mikroorganizmalar veya bunların türevleridir. Bu ajanlar, hastalık ve ölüm gibi zararlı etkilere neden olabilirler. Biyolojik silahların kullanım yolları 3’e ayrılmaktadır.
1. Su veya gıdalar aracılığıyla,
2. Enfekte vektörler
3. Aerosol formda
Biyoterörizmin amacı ve hedefleri; Biyoteröristler, biyolojik ajanları kullanarak toplumlarda korku, panik ve kaos yaratmayı amaçlarlar. Hedefleri arasında sivil halk, askeri personel, hükümet yetkilileri veya belirli bir etnik veya politik grup olabilir. Biyoterörizm, genellikle stratejik veya ideolojik amaçlar için kullanılır ve ekonomik zarar verme veya sosyal istikrarı bozma amacı taşıyabilir. Biyoterörizm tarih boyunca çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır. Örneğin, Orta Çağ'da savaşlarda hastalık yaymak için cesetlerin kullanılması, erken bir biyoterörizm örneği olarak kabul edilebilir. Biyolojik ajanların silah olarak kullanılması, tahmin edilenden daha eski bir geçmişe sahiptir. Bu ajanların kullanımına ait en eski veriler MÖ 6. yüzyıla kadar uzanmaktadır.

Biyolojik savaşın bilinen en eski örneği, Asurlular tarafından düşmanların içme suyu için kullandıkları kuyu ve rezervuarları insan ve hayvan ölüleriyle kirletmeleridir. Aynı dönemlerde, Asyalılar da düşmanın su kaynaklarını zehirlemek için Rye ergot alkoloidlerini (çavdar mahmuzu) kullanmışlardır. Bu, biyolojik ajanların savaşta ilk kez kullanılmasına dair önemli bir tarihsel örnektir.[1] Hatta Güney Amerika yerlileri tarafından çeşitli bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen biyolojik toksinlerin, mızrak ve okların uçlarına sürülerek kullanılması, aynı şekilde okların dışkıya ya da çürümüş ete batırılarak kullanılması da biyolojik savaşın erken örnekleri olarak kabul edilebilir. Bu uygulamalar, insanlar arasındaki çatışmalarda biyolojik ajanların silah olarak kullanılmasının tarihçesinde önemli bir yer tutar. Modern biyoterörizm, 20. yüzyılın başlarında biyolojik silahların geliştirilmesi ve kullanılmasıyla daha sistematik bir hale geldi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın Çin'e karşı biyolojik silahlar kullanması ve Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB'nin biyolojik silah programları, bu dönemin önemli örnekleridir. Biyoterörizmde kullanılan biyolojik ajanlar genellikle hava yolu, su kaynakları veya gıda yoluyla yayılırlar. Bu ajanlar arasında antraks, botulizm, tularemi, çiçek, ebola ve sarin gibi hastalıklara neden olan virüsler, bakteriler veya toksinler bulunur. Bu mikroorganizmalar, insan vücudunda hastalığa neden olabilecekleri gibi, tarım ve hayvancılık sektörlerinde de büyük ekonomik zararlara yol açabilirler.
En Yıkıcı Biyoterörizm Saldırısı
Olay 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’nın topraklarında meydana gelmektedir. İki senatöre, diğer meclis üyelerine ve basın mensuplarına Bacillus anthracis bakterisinin sporlarını taşıyan kuru toz bulaştırılmış mektuplar gönderilmesi Amerika’yı ve bütün Dünya’yı biyoterörizm konusunda bir kez daha uyarmıştı. Mektuplarda enfekte edilen şarbon bakterisi kişinin maruz kalmasına göre değişiklik göstermesi ile birlikte, deri hücrelerinde, solunum yollarında ve sindirim kanallarında ciddi derecede zararlara yol açmıştır. Bu şarbon bakterisinin süikastının ardından 5 kişi öldü ve 22 kişi de hastalanmıştır.

Biyoterörizmle mücadelede, erken teşhis, hızlı tepki ve etkili karantina önlemleri gibi acil durum hazırlık planları kritik öneme sahiptir. Ayrıca, kamu sağlığı sistemlerinin güçlendirilmesi, biyolojik ajanların tespit edilmesi ve bunlara karşı aşı veya ilaçların geliştirilmesi gibi uzun vadeli stratejiler de önemlidir. Uluslararası iş birliği ve istihbarat paylaşımı da biyoterörizmle mücadelede hayati bir rol oynar. Özetlemek gerekirse, biyoterörizm modern toplumların karşılaştığı ciddi bir tehdittir ve etkili bir şekilde önlenmesi ve mücadele edilmesi için sürekli olarak geliştirilen stratejilere ve kaynaklara ihtiyaç duyar.
Commentaires